20 kez gittiği Afrika’da yaban hayatını fotoğraflayan Doktor Cantay Gök, “Yaban hayat ve kısmen gittiğim yerlerdeki doğa dışında diğer konularda fotoğraf çekme merakım yok. Sebebi o canlılar ve doğaya olan tutkum” diyor…
Öncelikle sizi tanıyalım… Neler yapıyorsunuz?
51 yaşındayım. Tıp doktoruyum. Radyoloji uzmanı olarak özel sektörde çalışıyorum.
Gezilerinizi turla mı yapıyorsunuz yoksa bireysel plan mı oluşturuyorsunuz?
Seyahatleri kendim planlıyorum. Çoğunlukla eşimle birlikte gidiyoruz, ama tek başıma gittiğim de oluyor. Son 1-2 yıldır arkadaşlarımla da gittiğim oldu. Gidilecek ülkenin özellikleri ve yapmak istediklerimize göre ya yerel rehberle çalışıyoruz yada araç sürmekten kamp yapmaya her şeyi kendimiz yapıyoruz.
Kenya, Tanzanya gibi doğu Afrika ülkelerinde rehberle çalışmak daha kolay oluyor, çünkü orada fotoğraf öncelikli bulunuyorum. Botsvana, Namibya, Güney Afrika gibi güneydeki ülkelerde ise tümüyle kendi başımıza hareket etmek tercih ettiğimiz yol.
En sık karşılaştığım sorulardan birisi korkup korkmadığım. Afrika’nın belki de en büyük şanssızlığı en kötü önyargılara maruz kalan kıta olması. Her yerde sizi parçalamak için bekleyen hayvanlar, sizi kaçırmak öldürmek için bekleyen insanlar varmış algısı hakim. Tabii oralara gidip geldikçe bu ön yargıların ne kadar komik olduğunu anlıyorsunuz, bir taraftan da üzülüyorsunuz.
Her gün İstanbul trafiğinde işe giderken başıma bir şey gelme olasılığı, orada bir aslan saldırısına maruz kalma olasılığından çok daha yüksek aslında.
Bazı yerlerde suç oranının yüksek olduğu gerçeğine rağmen oralarda tanıştığım insanların dünyanın geri kalanındaki insanlara göre çok daha sıcakkanlı güler yüzlü ve samimi olduğunu söyleyebilirim.
Kaç yıldır fotoğrafla iç içesiniz? Bu konuda eğitim aldınız mı?
İlk DSLR makinamı 2010 senesinde aldım. Temel eğitim için birkaç kursa devam ettim. Sonrası internette geçirilen uzun saatler, konuyla ilgili kitaplar, daha da önemlisi sahada deneme yanılma yoluyla elde edilen tecrübe oldu.
FOTOĞRAFINI ÇEKTİĞİM CANLILARIN NESLİ HIZLA TÜKENİYOR!
Vahşi hayvan fotoğrafları çekmeye sizi iten motive eden unsurlar nelerdi?
Fotoğrafa ilgim, dünyanın değişik yerlerinde yaban hayatın bulunduğu bölgelere seyahat etmemle başladı. Daha öncesinde fotoğraf konusunda bir ilgim, eğitimim yoktu. İlk seyahatlerde küçük bas-çek kamerayla çektiğim fotoğrafların gördüğüm güzellikleri yansıtmadığını fark edince, daha iyi fotoğraf çekme arzusu oluştu.
Yaban hayat ve kısmen gittiğim yerlerdeki doğa dışında diğer konularda fotoğraf çekme merakım yok. Sebebi o canlılar ve doğaya olan tutkum olarak görüyorum.
Bugünün dünyasında doğa-yaban hayat fotoğrafçılarının sadece güzel fotoğraflar çekmekten öte işlevleri olması gerekiyor. Oralara giden, oralarda uzun zaman geçiren ve doğayı seven insanların karşılaşmak zorunda kaldıkları acı gerçekler var. Bugün fotoğrafını çektiğim canlıların tümünün nesli hızla tükeniyor.
Medyada bazı türler popüler olduğu için, örneğin panda, kutup ayısı yada kaplan gibi türlerin yok olmanın eşiğinde olduğunu çoğu kişi bilir. Ama çok az kişi örneğin aslanların da hızla yok olduğunun farkındadır.
Bugün Afrika’da tek bir yaban hayatla karşılaşmadan binlerce kilometre yol gidebilirsiniz. Yaban hayat görece küçük milli parklar ve koruma alanlarına sıkışmış durumda. Oralarda bile güvende değiller. Fil dişi, gergedan boynuzu ve bunun gibi nedenlerle hayvanlar milli parklarda bile kaçak olarak avlanıyorlar. Milli parkların dışında ise yaşam şansları hiç yok gibi. Son 50-100 yıl içinde insan nüfusunun hızla artışı ve daha da önemlisi tüketim açlığın nüfustan daha hızlı artması, insan dışı hiçbir canlıya yaşam şansı tanımıyor. Ben 51 yaşındayım. Ben doğduğumda Afrika savanlarında 250 ile 500 bin civarında aslan yaşadığı tahmin ediliyor. Bugün bu sayı 20 bin kadar.
Beyaz adam Afrika’ya ayak bastığında kıtada 30 milyon civarında fil yaşadığı tahmin edilirken, bugün 400 bin kadar. Geçmiş nüfusları 100 binlerle ifade edilen çitalar 7 bin kadar. Her gün Afrika’nın değişik köşelerinde 100 civarında fil, dişleri için kaçak olarak hala avlanıyor. Yani hızla yok olan bir dünyanın fotoğraflarını çekiyorum. Doğa fotoğrafçılarının artık işlevi sadece güzellikleri göstermek değil bu durumu da insanların dikkatine sunmak. İnsanlar çoğunlukla bu durumu umursamıyor.
“Aslanların nesli tükense ne olur ki, ben hayatımı sürdürüyorum işte” gibi bir yaklaşım hakim. Ama bu canlılar kendi başlarına yok olup gitmiyorlar. Yaşadıkları ekosistemler de yok oluyor birlikte. Ormanlar, nehirler, göller, savanlar… Tüm bu eko sistemler bugün soluduğumuz temiz havayı, içtiğimiz temiz suyu, gıdamızı ürettiğimiz iklimi bize sunan sistemler. Bu ekosistemler-canlılar yok olduktan sonra sıranın bize gelmeyeceğini zannetmek fazla naif bir düşünce.
Kendi adıma, tüm canlıların eşit saygıyı hak ettiğini düşünüyorum. Havada uçan bir kuş, bir dağ gorili, mezbahaya giden bir kuzu ya da bir insan. Tümü bu dünyada eşit yaşam hakkına sahip benim gözümde. Belki de fotoğraf çekmemin asıl sebebi, o canlıları kendi gördüğüm şekilde başkalarına gösterebilme çabasıdır.
Bugüne kadar kaç kere Afrika topraklarına gittiniz?
20’yi bu sene geçtim diye düşünüyorum.
Afrika’ya sizi çeken nedir? Sizin gözünüzden Afrika’yı anlatır mısınız?
Afrika en sık gittiğimiz kıta. Hem yaban hayatın görece bol oluşu, hem de ulaşımın diğer kıtalara oranla daha kolay oluşu buna yol açıyor. Zaman da önemli bir faktör. İşim gereği çok uzun seyahatler yapamıyorum. Doğada, medeniyet kavramından olabildiğince uzak olmak, gürültüden, kirlilikten, kalabalıklardan uzaklaşabilmek beni mutlu ediyor. Oralarda, yaşadığımın farkına varıyorum. Dünyada cep telefonu kapsama alanı olmayan yerler hızla azalıyor. Afrika’da bile böyle. Bir hafta telefon sesi duymadan, telefona bakmadan yaşayabilmek büyük bir nimet.
Birçok insan Afrika’yı bir ülkeymiş gibi algılıyor. İlk yıllarda arkadaşlarımdan en sık duyduğum cümle “Yine mi Afrika?” cümlesiydi. Afrika kocaman bir kıta. 50 den fazla ülke, yağmur ormanlarından çöllere bir çok farklı coğrafya, iklim var.
Herkesin bildiği canlı türleri dışında, daha önce adını bile duymadığım canlıların varlığını oralarda öğrendim. İnsanlar oralardaki canlıları izlemenin hayvanat bahçelerinde izlemek gibi olduğunu zannediyorlar ve tekrar tekrar gitmeme anlam veremiyorlar. Aslında her karşılaşma yeni bir heyecan demektir. Doğada neyin ne zaman olacağını bilemezsiniz. Tembel tembel uyuyan bir aslanın bir anda avlanmaya başlaması, bir tepenin ardından bir çitanın ortaya çıkıp size doğru gelmesi, hiç ummadığınız bir anda bir leoparın ağacın dalından sizi izlediğini görmek…
Doğada olmanın güzel tarafı neyin ne zaman olacağını bilememek ve her seferinde şaşırmaya devam etmektir.
Fotoğraf açısından en sevdiğim yer Kenya’da Masai Mara milli parkı. Doğu Afrika’nın geniş düzlükleri ve canlı çeşitliliği güzel kareler yakalamak için ideal bir zemin hazırlıyor. Ancak kendimi en iyi hissettiğim yer Afrika’nın güneyinde yer alan Kalahari çölü.
Botsvana, Güney Afrika ve Namibya topraklarında yer alan ve büyüklük olarak Türkiye kadar olan bu bölge dinginliği, her şeyden uzak oluşu ve doğal güzelliği ile beni en çok etkileyen yerlerin başında geliyor. Bazı yerlerde en yakın köy-kasabaya yüzlerce kilometre uzakta olabiliyorsunuz. Işık ve hava kirliliğinin olmadığı buralarda geceleri gökyüzünü sayısız yıldız aydınlatıyor.
O yıldızların altında otururken, aslında ne kadar küçük olduğunuzu, şehirde her gün boğuştuğunuz dertlendiğiniz şeylerin ne kadar önemsiz olduğunu anlıyorsunuz. Geceleri uzaktan hatta bazen yakından gelen aslan kükremelerini dinleyerek uyumanın hazzını tarif etmek pek mümkün değil.
Kendinizi gezgin olarak tanımlar mısınız? Gezmek sizin için ne ifade ediyor?
Gezgin olduğumu düşünmüyorum. En azından kafamdaki gezgin kavramına uymuyorum. Benim seyahatlerim, başı sonu belli, her günü belli ölçüde planlanmış geziler. Hesapsız kitapsız alıp başını gidebilenler gezgin benim gözümde. Gezmek kendimi iyi hissetmenin yollarından biri benim için.
Tam istediğiniz gibi gezebiliyor musunuz? Değilse olması için hangi şartlar gerekiyor?
Bugünkü koşullarda istediğim gibi değil. Zamanla ilgili sıkıntı var. Ama zaman daha çok olsa, bu sefer başka sebepler bulunur tam istediğim gibi olması için. O yüzden halimden memnunum demek en doğrusu.
Yeni seyahat planlarınız var mı?
Bu yaz için Brezilya’nın Pantanal bölgesine bir seyahat planlıyorum. Amaç Jaguar görüp fotoğrafını çekebilmek. 2009’da Brezilya’da iki hafta kalmış ve Pantanal’da birkaç gün geçirmiştik. O zaman fotoğraf çekmemiş ve Jaguar görme şansını elde edememiştik. Şimdi daha uzun bir süre kalarak ve bölgenin daha derinlere girerek bu şansı yakalamak istiyoruz.
Dünyada en çok gezmek ya da en çok fotoğrafını çekmek istediğiniz yer veya hayvan hangisidir?
Gelecek planlarında Hindistan’da kaplan ve kuzeyde kutup ayıları var.
Cantay Gök’ü cantaygok.com adlı web sitesinden ya da instagram.com/cantaygok hesabından takip edebilirisniz…